30 Mayıs 2009

"city of salt"



kahn ve selesnick'in sitesinden, "city of salt" başlıklı çalışmadan birkaç örnek aldım. başka başlıklarda daha bir dolu şey yapmışlar; hepsi de görülmelik... city of salt başlığı altında, her dijital işin öyküsü de var. yok, yapım aşamaları değil, bildiğin öykü... aslında aklımdan geçmedi değil; "ben de hariçten gazel okusam, kafama göre her birinin altına bir şey uydursam..." diye. belki arada sırada döner, aşağıdaki resimlerin altına bir şeyler uydururum? yapmadığım şey değil; bir şeyler ekleyip ekleyip öylece bırakmıyorum, arada sırada dönüp sağını solunu değiştiriyor, ak dediğimi kara yapabiliyorum... e tabii ne olacaktı, bildiğin oyuncak bu, (oyuncak mı bu?) maksat, zaman geçerken, sanki biraz yavaşlamış gibi hissedeyim... çok dokunaklı oldu bu cümle sanki? daha sonra silip yerine "maksat, hayat eğlenceli geçsin" yazar, sonra da bu cümleyi silerim...

(siteyle işin bittikten sonra, sayfanın altındaki "back to aeroplastics" bağlantısına tıklamanı da tavsiye ederim...)











Share/Save/Bookmark

devamını göster

29 Mayıs 2009

silversun pickups - growing old is getting old



silversun pickups'ın "growing old is getting old" isimli şahane şarkısını çok sık dinliyorum bu günlerde. videoları var mıdır, kimdirler necidirler diye merak etmemiştim de aslında ama denk geldi işte. meğer pek sempatiklermiş; basçı abla özellikle... şahane şarkılarını şahane bir performansla çaldıklarını gördükten sonra daha da bir sevdim kendilerini...



"sort of", "panic switch" ve "the royal we" şarkılarını da çalmışlar. onları da spinner.com üzerinden izleyebilirsin. ("royal we" de gayet güzel bir şarkı bu arada...)
ayrıca müzik videoları, grup hakkında bilgi için: silversunpickups.com

Share/Save/Bookmark

devamını göster

27 Mayıs 2009

dino valls

1959 yılında ispanya, saragossa'da doğmuş dino valls amca. resimlerine de yansıdığı üzere, cerrahlık, tıp eğitimi almış. gerçekten de, tüm resimlerinde insan bedenini merkeze almış ve tüm o bedenler sanki birer "nesne" gibi... resimlerini "sanat eseri" yapan şey ise, onlara kattığı ruh olasılıkla. bak bazen ciddi ciddi de yazabiliyorum ama gerçekten de resimlerini çok sevdim dino amcanın; konuyu sulandırmama neden olacak beyin hücrelerimin yularını çekip, onları dizginlemeye çalışıyorum bu yüzden...

kişisel olarak, insan bedenine "gereksiz" müdahale fikrine çok sıcak bakmıyorum. yani, ameliyat, dikiş izi, protez vs gibi zorunluluktan şeyler bir yana, estetik ya da haz merkezli "gereksiz" şeylere özellikle... dövme ve pirsing en çok karşılaşılan müdahale çeşidi ve abartıldığı kesin olanları haricinde, bana hiç de itici vs gelmiyor; bazısına yakışıyor bazısına yakışmıyor işte. tıpkı elbise, takı, saç, kıl tüy gibi... bir de sadizmle ya da mazoşizmle bağlantılı bedene müdahale var ki işte benim sıcak bakmadığım o. demir kıskaçlar, mandallar, mum şu bu ve insan bedeni bir araya gelip de bir haz noktasını uyarıyor belli ki ancak eminim bende o nokta yok ya da üzeri kapalı?

dino amcada var bir sado mazo esintisi demek istemiyorum çünkü adam "insan bedenine dışarıdan müdahale" konusunda eğitim almış ve bunu bilerek resimlerine baktığımda, bazen sağdan soldan çekiştiren, bazen inceleyen, bir şeyler yapan eller - kollar daha anlamlı geldi bana: sanki biraz da kendisiyle mücadele etmiş resimlerinde? işte bu nedenle çok sevdim resimlerini...

















dinovalls.com adresinden bir çok resmine bakabilirsin. (burada gördüm: pasa la vida)

Share/Save/Bookmark

devamını göster

26 Mayıs 2009

meditasyon

google aracılığı ile bir çok insan "meditasyon" konusunda bilgi almak için bu internet güncesi formatındaki kişisel siteye geliyor ve merak ettikleri konuyla ilgili bir şeyle karşılaşmadıkları için en azından zaman kaybediyorlar. artık bu sorunu halletmenin zamanı geldi; biraz geç de olsa, ben elimden geleni yapmış olayım. hemen yandaki jim carrey'nin* ifadesinden de anlaşılabileceği gibi tüm ciddiyetimle(!) ve meditasyonla ilgili şaşırtıcı birikimimle(!) işte şimdi konuyu kendi adıma kapatmış olacağım ve üzerime düşeni yapmış olacağım...

meditasyon nedir?

meditasyon, kısaca dalınç demekmiş. ben de biraz önce öğrendim. peki dalınç (tersdalınç da ne garip oldu; neyse) ne demek: "kendinden geçercesine sessiz bir coşkuya dalma, istiğrak, meditasyon." bu "istiğrak" kelimesini de ilk defa duydum; biraz önce... peki istiğrak (tersistiğrak daha da garip oldu) ne demek: dalınç demek! buradan da anlıyoruz ki, bazı kelimelerin ne anlama geldiğini sözlüklerden bulmak oldukça güç. o halde en güzeli google'a bakmak. evet, işte sorun iyice büyüdü çünkü "meditasyon" yazdın; ilk sıralarda bu site çıktı! demek ki hayatta her şey bir döngüdür ve bizim bu döngüde kendimizi aramamıza da meditasyon denir. yok şaka yaptım; bu durumda iki sonuç çıkıyor: birincisi, demek ki bu internete çok güvenmemek lazım ve ikincisi biraz da dikkatli olmak lazım...

yine de kısa bir araştırma yaptım senin için:
meditasyon, latince meditatio kelimesinden türetilmiş, sözcük anlamıyla birçok batı dilinde "derin düşünme" anlamına gelmekte olan bir terim olup, mistik anlamıyla, sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükûnet, değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme teknikleri ve deneyimlerine verilen ad" olarak tanımlanır. meditasyon tekniklerine, ait oldukları, budizm (hindistan), taoizm (çin), bön (tibet) ve zen (japonya) gibi inanç sistemlerine göre ve izledikleri yöntemlere göre değişik adlar verilmiştir. ayrıca günümüzde mevcut farklı inanç sistemleri, mezhepler ve ekoller meditasyonu farklı olarak yorumlamakta ve farklı şekillerde uygulamaktadırlar. bu bakımdan standart ya da tekbiçimli bir meditasyondan söz etmek olanaksızdır.
yukarıdaki alıntı, wikipedia'dan ve konuyla ilgili daha fazla "ciddi" bilgi almak istiyorsan hemen oraya geçiş yapmanı tavsiye ederim. şimdi, tespit edebildiğim kadarıyla, meditasyon ile ilgili merak edilenlere değinmek istiyorum:

"meditasyon ile geçmişe yolculuk mümkün mü?"
geçmişe yolculuk olanaklı değildir. meditasyon ile ya da geçerli ayarlarla (default) geçmişi düşünmek ise elbette ki de olanaklıdır ve kabaca buna "hatırlamak", kibarca "hatıralarda gezinmek" denilebilir.

"meditasyon yapmak günah mı?"
meditasyon yapmak suretiyle (yani o esnada, bir yandan da) bazı haksızlıklar, hırsızlıklar, pislikler yapabiliyorsa insan, olasılıkla günahtır? inanılan kutsal kitaba ya da güvenilir din adamlarına sormakta yarar var bu soruyu...

"meditasyon müziği ve videoları nelerdir?"
bu "araba müziği" gibi bir şey mi acaba? bir kere büyük bir mantıksızlık var çünkü müzik olsun video olsun, onu ortaya koyan adamın benliğinin bir yansımasını (da) içerir. e sen kendi benliğini, huzurunu bulmaya çalışırken elin adamının benliği parazit yapmayacak mı? ama eğer meditasyon müziği ya da videosu dedikleri şey, bulutların(!), dalgaların, birbirine sürtünen çakıl taşlarının, böceklerin, kuşların, ağaçların şunun bunun ses ya da görüntü kayıtlarıysa bilemem... yine de ekşisözlük'e bakabilirsin...

"meditasyon yapmak beyni büyütür mü?"
evet büyütüyormuş. ama ne gerek var? daha büyük beyin daha çok soruna, gereksiz bilgiye alan sağlamaz mı? bence meditasyon beyni büyütmek yerine küçültmeli ki bir işe yarasın! gereksiz, rahatsız edici şeyleri silmeye ve boş alan yaratmaya yarasa daha iyi olmaz mı gerçekten de? (evet, haberi okudum, öyle bir büyümeden bahsetmiyor ve nasıl bir büyümeden bahsettiğini tam olarak anlamadım zaten...) bak, şimdi itiraf edeyim, benim meditasyon'la en ufak bir ilgim yok hatta "aman biri ciddi ciddi meditasyon, yoga, şakra falan filan demesin yanımda " diye düşünürüm. "şimdi mi söylüyorsun bir saattir okuyoruz!" diye kızacaksan; taa en baştaki jim carrey ifadesine bir daha bakmanı öneririm.

"meditasyon koltuğu", meditasyon oyuncağı", "meditasyon hangi şehirlerde var?", "evde meditasyon", "resimli meditasyon" gibi konular üzerine henüz bir çalışma(!) yapmadım. çok küçük bir olasılıkla, hiç sanmıyorum ama, belki o soru ve sorunlara da cevaplar ararım bir ara...

*"yes man" (bay evet) filminden bir kare...

Share/Save/Bookmark

devamını göster

24 Mayıs 2009

the arrival - shaun tan

bunca zaman çizgi romanlar hakkında neredeyse hiç laf etmemiş olmam garip geldi bana. üzerimde çok büyük etkisi olmuştur çizgi romanların. conan, silver surfer, hulk, rom, red kit, tenten gibi şeyler okumayı severdim. maus, v for vendetta gibi, sürekli değil de "tek bir kitap" olarak yayınlanan çizgi romanlar ile eski düşkünlüğüm arada canlanıyor ama uzun zamandır çizgi romanlarla ilgilenmiyorum işin doğrusu. hatta çizgi romanların sinemaya yansımalarıyla bile...

"the arrival" bir çizgi roman; "roman"dan çok "çizgi"nin öne çıktığı, tek bir konuşma balonunun, yazılı açıklamanın bulunmadığı şahane bir eser. 120 sayfalık bu çizgiromanı hayranlıkla "okudum". şahane çizimler, etkileyici bir hayal gücüyle oluşturulmuş ilginç bir öykü ve anlatım...

hemen aşağıda, kitaptan alınmış örneklerin yaratıcısı shaun tan, 1974 yılında, avustralya'da doğmıuş. yayınlanmış yedi kitabı var. bunların arasından, "the lost thing" kısa animasyon olarak hazırlanıyormuş ve ağustos 2009 gibi tamamlanacakmış.









shaun tan
amazon.com: arrival

Share/Save/Bookmark

devamını göster

23 Mayıs 2009

wwf posterleri

dünya doğayı koruma vakfı'nın (wwf - world wide fund for nature) temel amacı, dünyanın doğal ortamının bozulmasını durdurmak ve insanın doğayla uyumlu bir şekilde yaşadığı bir gelecek oluşturmak.* dünya bizim oyun sahamız ama dünyayı dünya yapan tüm canlıların da oyun sahası. insan, "insan" "dünya" hayvan" gibi binlerce kavram oluşturabildiğinden, "hepsi benim için" diye düşünüyor ama sırf gak guk edebildin, şehirler kurabildin ve her şeyi isimlendirebildin diye sana ait olmuyor gezegen. şu (o bu şu) hayvana "kedi" dedin ama yok ki evrende kedi diye bir şey? en azından senin türünün haricindekiler için: götünden uydurduğun bir kelime o sadece, sana benzeyenlerle rahat anlaşabilmek adına... tabii ki ayrımlar, sınıflandırmalar yapabilmek muhteşem bir yetenek, ama bu yetenek seni diğer canlılardan, onların efendisiymiş gibi hissetmeni gerektirerecek kadar üstün kılmıyor. şüphesiz evren (tüm evren) senin tek bir kavramını, kelimeni anlamıyor. zira anlamak dediğin şey de tamamen götünden uydurduğun bir şey... yani balkonuna konan götü boklu güvercinle senin aranda, evrensel açıdan bakıldıkta (kim bakacaksa?) pek bir fark yok...

bedenindeki ortalama 100 trilyon hücrenin sadece %10'unun sana ait olduğunu, geri kalanların sahiplerinin bakteriler, mantarlar ve diğer mikroplar olduğunu biliyor muydun?**

çoğu zaman vücudumuzu 90 trilyondan fazla mikropla, kavgasız gürültüsüz paylaşıyoruz. ama bazen kan emen tahrakurusu, bit, pire gibi hayvanlar vücudumuza girdiğinde, herpes simplex ya da insan papilloma virüsü dış deride siğil ya da sivilcelere yol açtığında, bu ahenk karmaşaya dönüşür. böyle durumlarda antibiyotik kullanmaksa, hastalık yapan organizmalarla birlikte, lactobacillus acidophilus gibi yararlı bakterileri de öldürdüğü için ekosisteme de zarar verir.
mikroplarla yaşamak biyolojik bir denge yasası gerektiriyor. bununla birlikte, çoğu zaman üzerimizde taşıdığımız mikroskopik yaşamdan habersiz, mutlu bir şekilde yaşıyoruz.
evet, şuraya getirmek istiyorum, dünya bir organizma ve insan bu organizmanın gerçekten de çok küçük bir parçası. hatta daha da abartmak istiyorum, samanyolu galaksisi bir organizma ve dünya onun çok küçük bir parçası. galaksiler ve evren de işin içine girerse "abartma" işinin sonu gelmez... peki insanın, bu denli sikindirik ölçülerde küçük olan insanın, kendini abartması hangi akla hizmet? yoksa koca dünyanın, keneleri, pireleri, siğilleri, sivilceleri miyiz biz; koca dünyayı kocaman bir sivilce haline getirmeden işini bitirmeyecek?





















(güncelleme 040609) :









(posterlerin büyük halleri için üzerine: tık!)

wwf international
wwf türkiye
posterler kaynak: 2photo.ru
tüm posterler (41 adet) : rapidshare

*wikipedia
** "vücudumuzdaki ekosistem" bilim ve teknik, sayı: 483, şubat 2008

Share/Save/Bookmark

devamını göster